17 Ekim 2024 Perşembe

Munzam Zararın İspatı

ÖZET:
  • Temerrüt faizini aşan (Munzam zarar) bir zararı olduğunu iddia eden, bu iddiasını somut delillerle ispat etmek zorundadır.
  • Yüksek enflasyon, dolar kurundaki artış, serbest piyasadaki faiz oranlarının yüksek oluşu davacıyı ispat yükünden kurtarmaz. Zira davacı, para alacağını zamanında alması halinde bu parayı ne şekilde kullanacağını ispatlayamamıştır. 
  • Ayrıca alacaklı, uğradığı zararın kendisine ödenen temerrüt faizinden fazla olduğunu da ispat etmek zorundadır. Soyut enflasyonun ya da bankalarda mevduat için ödenen faizin temerrüt faizinden yüksek oranda olması munzam zararın gerçekleştiği ve ispatlandığı anlamına gelmez. 
  • Davacı tarafından ispatlanması gereken husus, enflasyon ve mevduat faizinin yüksekliği gibi genel olgular değil, kendisinin şahsen ve somut olarak geç ödemeden dolayı zarar gördüğü keyfiyetidir. 
  • Örneğin; alacağını zamanında tahsil edememekten ötürü, başkasına olan borcunu ödemek için daha yüksek oranda faizle borç aldığını veya alacaklı olduğu parayı zamanında alsa idi, yabancı para ile ödemek durumunda olduğu borcunu, geçen süre içinde geçekleşen kur farkı sebebiyle daha yüksek miktardan ödemek zorunda kalmayacağı gibi olguları kanıtlamak durumundadır. 
  • Ülkede yaşanan ekonomik kriz nedeniyle paranın döviz karşısında hızlı değer kaybı, yüksek enflasyon gibi genel, afaki ve doğrudan davacının zararını ifade etmeyen umumi ekonomik konjonktürel olgular TBK’nın 105. maddesinde sözü edilen munzam zararın varlığını göstermez. 
  • İstikrar bulmuş Yargıtay uygulamasına göre, davacı faizi aşan (munzam) zararını yukarıda açıklanan şekilde ispat etmeden bu yöndeki talebin kabul edilmesi mümkün değildir.

ANKARA BAM
4. HUKUK DAİRESİ

Esas : 2022/746
Karar : 2023/2554
Tarih : 18.10.2023

Dava, vekalet sözleşmesinden kaynaklanan munzam zararın tazmini istemine ilişkindir.

Mahkemece, "Davanın reddine," dair verilen karara karşı, davacı, yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak hüküm kurulduğunu, talebi olmadığı halde hem bilirkişi raporunda hem de gerekçeli kararda dolar kuru üzerinden zarar talebinde bulunduğunun belirtildiğini, Anayasa Mahkemesi kararlarına göre, alacağın geç ödenmesinden doğan bir zararın varlığının ileri sürüldüğü durumlarda enflasyon oranı esas alınarak faiz ödenmesi gerektiğini, munzam zarara uğradığını, Yargıtay içtihatlarında belirtildiği üzere munzam zararı ispat zorunluluğunun olmadığını ileri sürerek istinaf kanun yoluna başvurmuştur.

Gerek istinaf sebebi yapılan ve gerekse HMK'nın 355. maddesine göre kamu düzeni nedeniyle resen dikkate alınması gereken hususların incelenmesinde;

Davacı, vekalet ücreti alacağının tahsili için davalılar aleyhine icra takibi başlattığını, ancak alacağın doğumundan tahsil edildiği tarihe kadar paranın yaşadığı devalüasyon ve döviz kurlarındaki yükselmeler göz önüne alınınca ciddi zarara uğradığını ileri sürerek, munzam zararının tahsilini istemiş; davalılar ise icra dosyasının infazen ödenerek kapatıldığını, temerrüt faizini aşan bir zararın bulunmadığını belirterek davanın reddini dilemişlerdir. Mahkemece, bilirkişi raporu esas alınarak ispat edilemeyen davanın reddine karar verilmiştir.

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun "Aşkın zarar" başlıklı 122'nci maddesinin 1'inci fıkrasında: "Alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı da gidermekle yükümlüdür. " denilmiştir.

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi'nin 10.03.2022 tarihli ve 2022/691 E., 2022/2136 K. sayılı ilamında belirtildiği üzere,"... Kanun koyucu para borcunun geç ödenmesi halinde bir zararın mevcut olduğunu kural olarak benimsemiştir. Bu zararın karşılanması iki bölümde düşünülmüştür. Birinci bölüm, kanıtlanmadan ödenmesi talep edilecek zarar miktarıdır ki bu temerrüt faizidir. Diğer bir deyişle temerrüt faizi miktarınca alacaklının zarara uğradığı yasal bir karine olarak kabul edilmiştir. Bunun dışında davacının herhangi bir karineden istifade etme olanağı yasal olarak mevcut değildir. İkinci bölüm, temerrüt faizini aşan (munzam) zarara ilişkin olup; temerrüt faizini aşan bir zararı olduğunu iddia eden, bu iddiasını somut delillerle ispat etmek zorundadır..Yüksek enflasyon, dolar kurundaki artış, serbest piyasadaki faiz oranlarının yüksek oluşu davacıyı ispat yükünden kurtarmaz. Zira davacı, para alacağını zamanında alması halinde bu parayı ne şekilde kullanacağını ispatlayamamıştır. Ayrıca alacaklı, uğradığı zararın kendisine ödenen temerrüt faizinden fazla olduğunu da ispat etmek zorundadır. Soyut enflasyonun ya da bankalarda mevduat için ödenen faizin temerrüt faizinden yüksek oranda olması munzam zararın gerçekleştiği ve ispatlandığı anlamına gelmez. Davacı tarafından ispatlanması gereken husus, enflasyon ve mevduat faizinin yüksekliği gibi genel olgular değil, kendisinin şahsen ve somut olarak geç ödemeden dolayı zarar gördüğü keyfiyetidir. Örneğin; alacağını zamanında tahsil edememekten ötürü, başkasına olan borcunu ödemek için daha yüksek oranda faizle borç aldığını veya alacaklı olduğu parayı zamanında alsa idi, yabancı para ile ödemek durumunda olduğu borcunu, geçen süre içinde geçekleşen kur farkı sebebiyle daha yüksek miktardan ödemek zorunda kalmayacağı gibi olguları kanıtlamak durumundadır. Ülkede yaşanan ekonomik kriz nedeniyle paranın döviz karşısında hızlı değer kaybı, yüksek enflasyon gibi genel, afaki ve doğrudan davacının zararını ifade etmeyen umumi ekonomik konjonktürel olgular TBK’nın 105. maddesinde sözü edilen munzam zararın varlığını göstermez. İstikrar bulmuş Yargıtay uygulamasına göre, davacı faizi aşan (munzam) zararını yukarıda açıklanan şekilde ispat etmeden bu yöndeki talebin kabul edilmesi mümkün değildir...''

Somut olayda; mahkemece, 17.09.2021 tarihli celsede munzam zararına ilişkin talebini somutlaştırmak üzere davacıya süre verilmiş, davacı, 20.09.2021 tarihli dilekçesinde, ayrıca bir ispat zorunluluğunun olmadığını belirtmiş, aşamalarda ise hakkın doğduğu tarihten itibaren geçen sürede enflasyon, paranın değer kaybı ve alım gücündeki düşüş, faizin ana para üzerinden hesaplanması ve ana paranın enflasyon karşısında sürekli erimesi gibi olgular dikkate alınarak munzam zarar hesaplaması yapılmasını talep etmiştir. Buna göre, davacı, munzam zararını ispatlayamadığı gibi esasen somut bir munzam zarar iddiasında da bulunmamıştır. O halde mahkemece, davacının munzam zarara ilişkin iddiasını ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

Dosya kapsamı, mevcut delil durumu, hükme esas alınan bilirkişi raporunun yeterli, denetime ve somut olayın özelliklerine uygun olması ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından, davacının istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM :

Yukarıda açıklanan nedenlerle,

1-Davacının istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1/b/1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gereken 269,85-TL istinaf karar ve ilam harcından davacı tarafından yatırılan 80,70-TL'nin mahsubu ile bakiye 189,15-TL'nin davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf yoluna başvuran davacı üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf kararının ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 18/10/2023 tarihinde kesin olarak karar verildi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder